#smrgSAHAF Üçüncü Ok - 2002

Kondisyon:
Çok İyi
Basıldığı Matbaa:
İstanbul Ofset
Dizi Adı:
Kargoya Teslim Süresi:
1&3
Hazırlayan:
Stok Kodu:
1199081112
Boyut:
14x21
Sayfa Sayısı:
411 s.
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2002
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
3. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
indirimli
30,40
Havale/EFT ile: 29,49
Stoktan teslim
1199081112
466990
Üçüncü Ok -        2002
Üçüncü Ok - 2002 #smrgSAHAF
30.40
Çok soru soruyorsun! "Öğrenmek için sormaya ihtiyacım var." "Dikkatli ol, verilen cevaplar soruların karşılığı olmayabilie. Ama sen öyle sanırsın ve hakikate ulaştım diye yanlışın batağında bulursun kendini."

Bu sözler mantıklı gelmişti Çoban'a öğrenmek istiyordu ve öğrenmenin sırrıda soru sormaktı.

"Peki sormadan nasıl öğrenebilirim ki?" dedi. "........"

Üçüncü Ok, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yaşayan insanların, dillerinden düşmeyen bir halk öyküsünden araştırılarak romanlaştırılmıştır. Anlatılan konu, yaşanılan zamanlar, kişiler ve mekânlar tamamen gerçektir. Romanda geçen tüm olaylar, 1900'lü yılların başında yaşayan bir müderrisin (Yahyazade Ali Efendi) kırık bir okun üzerine akıttığı hüzün dolu bir gözyaşına kurgulanmıştır. Olay 1386 yılında Horasan'dan fırlatılan üç tane gizemli ok ile başlamaktadır. Okların her birisi ayrı bir gerçeği simgelemektedir ancak ÜÇÜNCÜ Ok'un yüklendiği anlam çok değerli ve önemlidir. Doğu Karadeniz Bölgesinde yaşayan Mete ismindeki genç bir çoban, bu değerli oku bulan kişidir. Okun yüklendiği anlamı da bulabilmesi için okun kimin tarafından atıldığını bulması gerekmektedir. Oysa Mete'nin yaşadığı Kebsil ile okların fırlatıldığı Horasan arasında binlerce mil yol vardır. Okların bu kadar uzak bir mesafeye ulaşması da oku atan kişiyi bulması da fizik ötesi bir olaydır. Ancak oklar, gerçekten de bu binlerce mil yolu kat etmiş ve Çoban da oku atan kişiyi bulmuştur. Yazar, romandaki bu iki zıt düşünceyi, kendi felsefî bakış açısı ile değerlendirmiş, okuyucuyu madde ile madde ötesi arasındaki noktaya çekmeye çalışmıştır. Zaten Üçüncü Ok'un hakikati de burada yatmaktadır. Çoban'ın Buhara'ya yaptığı yolculukta başından geçen olaylar, yaşadığı sevinçler, hüzünler ve aşklar hep o iki zıt olayın arasındaki noktayı aramakla geçmiştir. Okuyucu da Mete'nin (Çoban'ın) yaşadığı bu serüveni izlerken, iki olayın arasındaki noktaya yönelecek ve Mete ile beraber üçüncü ok'un o gizemli sırrını keşfedecektir. O iki olayın birisi "Beyaz", diğeri de "Siyah"tır. Yazara göre, beyaz bir maddedir; maddenin bir boyutu vardır; o boyutun iki ucu arasında bir mesafe, o mesafede de zaman vardır. Oysa siyah, bir madde değildir. Madde olmadığından bir boyutu yoktur; boyutu olmadığından mesafesi, mesafesi olmadığından da onda zaman yoktur. Çobanın da okuyucunun da bulacağı "Hakikat" bu ikisinin arasında gizlidir.

Çok soru soruyorsun! "Öğrenmek için sormaya ihtiyacım var." "Dikkatli ol, verilen cevaplar soruların karşılığı olmayabilie. Ama sen öyle sanırsın ve hakikate ulaştım diye yanlışın batağında bulursun kendini."

Bu sözler mantıklı gelmişti Çoban'a öğrenmek istiyordu ve öğrenmenin sırrıda soru sormaktı.

"Peki sormadan nasıl öğrenebilirim ki?" dedi. "........"

Üçüncü Ok, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yaşayan insanların, dillerinden düşmeyen bir halk öyküsünden araştırılarak romanlaştırılmıştır. Anlatılan konu, yaşanılan zamanlar, kişiler ve mekânlar tamamen gerçektir. Romanda geçen tüm olaylar, 1900'lü yılların başında yaşayan bir müderrisin (Yahyazade Ali Efendi) kırık bir okun üzerine akıttığı hüzün dolu bir gözyaşına kurgulanmıştır. Olay 1386 yılında Horasan'dan fırlatılan üç tane gizemli ok ile başlamaktadır. Okların her birisi ayrı bir gerçeği simgelemektedir ancak ÜÇÜNCÜ Ok'un yüklendiği anlam çok değerli ve önemlidir. Doğu Karadeniz Bölgesinde yaşayan Mete ismindeki genç bir çoban, bu değerli oku bulan kişidir. Okun yüklendiği anlamı da bulabilmesi için okun kimin tarafından atıldığını bulması gerekmektedir. Oysa Mete'nin yaşadığı Kebsil ile okların fırlatıldığı Horasan arasında binlerce mil yol vardır. Okların bu kadar uzak bir mesafeye ulaşması da oku atan kişiyi bulması da fizik ötesi bir olaydır. Ancak oklar, gerçekten de bu binlerce mil yolu kat etmiş ve Çoban da oku atan kişiyi bulmuştur. Yazar, romandaki bu iki zıt düşünceyi, kendi felsefî bakış açısı ile değerlendirmiş, okuyucuyu madde ile madde ötesi arasındaki noktaya çekmeye çalışmıştır. Zaten Üçüncü Ok'un hakikati de burada yatmaktadır. Çoban'ın Buhara'ya yaptığı yolculukta başından geçen olaylar, yaşadığı sevinçler, hüzünler ve aşklar hep o iki zıt olayın arasındaki noktayı aramakla geçmiştir. Okuyucu da Mete'nin (Çoban'ın) yaşadığı bu serüveni izlerken, iki olayın arasındaki noktaya yönelecek ve Mete ile beraber üçüncü ok'un o gizemli sırrını keşfedecektir. O iki olayın birisi "Beyaz", diğeri de "Siyah"tır. Yazara göre, beyaz bir maddedir; maddenin bir boyutu vardır; o boyutun iki ucu arasında bir mesafe, o mesafede de zaman vardır. Oysa siyah, bir madde değildir. Madde olmadığından bir boyutu yoktur; boyutu olmadığından mesafesi, mesafesi olmadığından da onda zaman yoktur. Çobanın da okuyucunun da bulacağı "Hakikat" bu ikisinin arasında gizlidir.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat