“…Belediye işlerinin tanzim ve murakabesi sırf mahalli olmak vasfını kaybetti. Her şehir milletin her ferdini ve heyeti umumiyesini alâkadar ve devleti vazifedar eden umumî ve millî, diğer tabirle devlet meselesi mahiyetini aldı. Devletin nüfus ve kudreti, milletin bütün mukadderatına hâkim olacak şümulü iktisap edince millî hayat ve faaliyetin mühim sahaları olan belediyelerin bu kudretin murakabesi altına girmesi ve şehirlerin de devletin vesayet ve muavenetinden istifade etmesi zarurî oldu. Bundan başka medeniyet ve terakki şehirlerin mahsulüdür. Bir milletin irfan, san'at ve ticaret menbaı şehirlerdir.” - Şükrü Kaya, Belediye Kanunu münasebetile...1930
“Medeniyet ve terakkinin şehirlerin mahsulü” olduğunu söyleyen dönemin Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, aslında yeni medeniyetin, örgütleneceği yer olarak şehirleri işaret ediyor. Bu noktada gerek mekânsal gerekse toplumsal pratik olarak kentin nasıl tasavvur edildiği ve kentten nasıl bir beklentinin olduğu sorusu önem kazanıyor. Bunun izlerini süren Ulus, Mekân, Beden, erken Cumhuriyet döneminde ulus inşası ile kent arasındaki ilişkiye odaklanıyor. Kitap, kentin toplumsal ve mekânsal örgütlenmesinde temel aktör olan belediyelerin, ulus inşa sürecinde gündelik hayata, mekâna ve bedene nasıl müdahale ettiğini, kapsamlı bir kuramsal tartışma ışığında mercek altına alıyor.