Hoşgörüsüzlüğün, başkasının farklılığını kabullenmeme bağnazlık ve ayrımcılığının bir dışavurumu olan nefret söyleminin, bir hukuk düzeninde koruma görmemesi, bunun toplumsal ve küresel bir sorun olduğunun kabul edilmesi, insan hakları hukuku ve diğer alanlarda buna karşı nasıl mücadele edileceği, gelişmiş ülkelerin ve uluslararası kuruluşların gündemlerinde olan konular olmaya devam etmektedir. Bu konularda, gerek yasal düzenlemeler ve uygulama etkinliği gerek akademik çalışma ve birikim bakımından ülkemizin biraz geriden geldiğini itiraf etmek gerekir.
Bu çalışmaya başlamada, özellikle savcılık ve yargılamalar sırasında mesleğim gereği uygulamaya çalıştığım mevzuatın, ayrımcılık temelli hoşgörüsüzlük, başka bir deyimle toplumsal karakteristik kimliklere duyulan bir nefretle işlenen suçlarda, suçla birlikte bu kimliklerden dolayı toplumda durumu daha da ağırlaşan mağdurların gereken korumayı sağlamaması; faillerin, bu kimliklere duyduğu nefret ve önyargı nedeniyle cezalarının ağırlaştırılmasını öngören düzenlemelerin, bir kaç istisna dışında, bulunmayışı etkili olmuştur. Ceza kanunundaki düzenlemeler, ayrımcılığı yeterince cezalandırmadığı gibi, kin ve nefrete dayalı ayrımcılığın görünür kılınmasına da izin vermediğinden sorunun toplumsal boyutlarının ortaya çıkmasını engellemektedir. Oysa, bir sorunla etkili mücadele edebilmek için öncelikle sorunun boyutlarını tespit etmek gerekir.
Bu çalışma ile ülkemizde yeni yeni hukuk kamuoyunun dikkatini çekmeye başlayan nefret söylemi ve nefret suçlarının, insan hakları ve uluslararası alandaki durumunu incelemek, ülkemiz mevzuat ve uygulamasının bunlarla uyumu ve ceza hukuku alanındaki durumuna ilişkin devam eden tartışmalara katkı amaçlanmıştır.
Hoşgörüsüzlüğün, başkasının farklılığını kabullenmeme bağnazlık ve ayrımcılığının bir dışavurumu olan nefret söyleminin, bir hukuk düzeninde koruma görmemesi, bunun toplumsal ve küresel bir sorun olduğunun kabul edilmesi, insan hakları hukuku ve diğer alanlarda buna karşı nasıl mücadele edileceği, gelişmiş ülkelerin ve uluslararası kuruluşların gündemlerinde olan konular olmaya devam etmektedir. Bu konularda, gerek yasal düzenlemeler ve uygulama etkinliği gerek akademik çalışma ve birikim bakımından ülkemizin biraz geriden geldiğini itiraf etmek gerekir.
Bu çalışmaya başlamada, özellikle savcılık ve yargılamalar sırasında mesleğim gereği uygulamaya çalıştığım mevzuatın, ayrımcılık temelli hoşgörüsüzlük, başka bir deyimle toplumsal karakteristik kimliklere duyulan bir nefretle işlenen suçlarda, suçla birlikte bu kimliklerden dolayı toplumda durumu daha da ağırlaşan mağdurların gereken korumayı sağlamaması; faillerin, bu kimliklere duyduğu nefret ve önyargı nedeniyle cezalarının ağırlaştırılmasını öngören düzenlemelerin, bir kaç istisna dışında, bulunmayışı etkili olmuştur. Ceza kanunundaki düzenlemeler, ayrımcılığı yeterince cezalandırmadığı gibi, kin ve nefrete dayalı ayrımcılığın görünür kılınmasına da izin vermediğinden sorunun toplumsal boyutlarının ortaya çıkmasını engellemektedir. Oysa, bir sorunla etkili mücadele edebilmek için öncelikle sorunun boyutlarını tespit etmek gerekir.
Bu çalışma ile ülkemizde yeni yeni hukuk kamuoyunun dikkatini çekmeye başlayan nefret söylemi ve nefret suçlarının, insan hakları ve uluslararası alandaki durumunu incelemek, ülkemiz mevzuat ve uygulamasının bunlarla uyumu ve ceza hukuku alanındaki durumuna ilişkin devam eden tartışmalara katkı amaçlanmıştır.