Yirminci yüzyıl şiirleri adı altında derlenen ve "UZAY YOLCULARI" ismini alan bu eser, birkaç sene önce kaleme alınmış, yazılmaya başlanmıştı. 1960 yılından bu yana zaman zaman üzerinde çalışılarak oldukça hacimli bir şiir külliyatı ortaya çıkmış, büyük bir defter halinde toplanmıştı. Böylece eser kısmen yazılmış, kısmen de yazdırılmıştı. Geniş çetin ve çapraşık konuya çalışırken bir akış halinde bir birini takip eden şiirler, kâğıtlardan deftere aktarılarak, o anda akla gelen yeni mısralarla genişlemiştir.
Sahifeler üzerine dökülürken gittikçe olgunlaşan ulu bir ağaç gibi yaprak ve dalları ile birlikte (Dal budak sararak dert olup başımıza iş açarken bir iptila, ama tatlı bir ipti1a haline gelmiş, gelişmişti) çiçeklerini açıp meyvelerini vermiş bulunmaktaydı. O ara gerek yazılanları, gerekse ağızdan söylenen şiirleri, mısraları deftere geçirmek suretiyle benden değerli yardımlarını esirgememiş olan üniversite öğrencilerinden Zebra Çelik kardeşlere teşekkürü bu eser yayınlanırken bir borç biliriz.
İnsanlığın yüzyıllar boyunca geçirmiş olduğu macerasını ve içindeki çeşitli çağlarını vermeğe çalıştığımız bu eserde yer alan motif ve tema1ar hep yeniye, ileriye doğru akıcı ve seyyal bir koşuşun durdurulmaz temposuyla hızlanmaktaydı. Ne garip ve yazık ki bu şiir topluluğunun başına gelen şey de daha önce 1952 senelerinde Fransızca olarak yazılan, sonrada kaybedilen "Synphonie en bleu" "Mavi Senfoni" (müsveddeleri kalmıştır) adlı eserin aynı sonucuna uğradı.
Gayet tabi, mal elde kalınca ve zamanında basılmayınca, elbet bunun güçlüklerini bilir, tahmin edersiniz, bu gibi encama maruz kalması, daima beklenebilir, olabilir. Buna şiirin kaderi de diyebiliriz (tesadüf veya kasıt, bilinmez, meçhul, bu işin anaforu veya cilvesi olarak) Kazaya kurban gidip (gitti gider) kayıplara karıştı. Bu da, o zaman içimize bir evlat acısı gibi çökmüştü.