XX. yüzyıla değin dil-gerçeklik ilişkisini çoğunlukla tekabüliyetçi doğruluk kuramına göre değerlendiren anlayış, Wittgenstein'ın ilk dönem felsefesini temsil eden Tractatus'ta metafiziğin çekiminden arındırılarak yeni bir değerlendirmeye tâbi tutulmuştur. Buna göre dilin mantıksal ifade formu mümkün dünyanın sınırıyla kayıtlanmıştır. Ancak Wittgenstein'ın Tractatus'ta gerçekleştirmeye çalıştığı dilin dünyayla sınırlanması ve metafizik problemlerden arındırılmasının bütünüyle başarıya ulaştığı söylenemez. Tractatus'un en son önermesinde eserin baştan sona inceden inceye temellendirdiği mümkün dünyayla sınırlı mantığın ifna edildiği görülmektedir. Bu başarısızlığın temelinde mantığın tümel ve soyutlayıcı karakterinin etkin olduğu bizatihi Wittgenstein'ın dilinde ifadesini bulur. Kaldı ki Wittgenstein'ın bu ilk dönem dil ve mantık ilişkisini mümkün dünyanın ontolojik karakteriyle sınırlayan analizi kendi içinde yer yer yetersizliğini de ifşa eder görünmektedir. Bu ifşalar onun ruhundaki, iddialı dil ve mantık analizinin işaret ettiği yetersizliğin, dilin, sonraki süreçte kullanımında giderileceğini ima etmektedir.
Nitekim dilin kullanımında gerçekleşen dil-oyunları içinde an ve perspektifle varlık kazanan ve sadece bu resimle kayıtlanan gerçeklik algısı, klâsik tekabüliyet kuramını işlevsizleştirmektedir. Wittgenstein'ın kendi bağlamında vardığı çözümleme, dilin pratiğinde realitenin an ve durumla varlık kazanmasını betimlerken; diğer taraftan Nietzsche çizgisinden hareket eden post-modern ve yapı-sökümcü düşünürler de hayatın akışına bağlı oluş seyrinde varlık kazanan dilin pratiğinde anlamın akışkanlığına dikkat çekmektedirler. XX. yüzyılda mantıkçı analizi hareket noktası kılan Wittgenstein çözümlemesi, ikinci aşamasında dil oyunları kuramıyla soyut ve sabit anlam sayıltısından uzaklaşırken, post-yapısalcı ve post-modernist düşünürler de farklı bir eleştiriden yola çıkarak dile bağlı anlama esneklik ve hareketlilik kazandırmaktadırlar. Bu çalışma Wittgenstein'ın her iki dönem felsefesindeki farklı yaklaşımları konu edinmektedir. Bu bağlamda dil-gerçeklik algısını, analitik bağlama giren yönü ve sosyal bağlamda gerçekleşen yönüyle anlamın imal edilmesini irdelemektedir.