#smrgSAHAF Yanya Aslanı ve Yeniçerilerin Son Günleri: Tepedelenli Ali Paşa İsyanı ve Sürükleyici Maceraları -
Bir dönem İstanbul'daki Padişah'ın da gözdesi olan Yanya Aslanı, sonunda kimsenin artık yaşamasını istemediği bir kişi haline gelir. Ancak "Yanya Aslanı"nı öldürmek öyle kolay değildir. Padişah 2. Mahmut'un da söylediği gibi: "Taş taş üstünde kalmaz!" Yanya Aslanı ve Yeniçerilerin Son Günleri'nde Jokai bir yandan bu masalsı kahramanın, efsanevi yaşam öyküsünü anlatırken, bir yandan da yenileşme ve "reform" yapma çabasında sancılar yaşayan Osmanlı'nın yıkılış dönemine ışık tutar. Bir zamanlar devletin gözdesi olan Yeniçeri Ocağı artık baş belasıdır. Babı Ali'nin gözdesi olan Paşa artık halledilmesi gereken bir sorundur. İstanbul'da sık sık isyanlar çıkmakta, şehir alev alev yanmaktadır.
"Yanya Aslanı" Tepedelenli Ali Paşa'nın gönlünü ise ne kendi infaz ettirdiği çocukları, torunları, ne de gözünün önünde yok olup giden ordusu, kalesi, zenginlikleri yakmaktadır. Onun gönlünü alev alev yakan Emine'dir. O gün ne konuştukları bu iki adam arasında sır olarak kaldı. Padişah'ın yanından çıkan derviş koridorda yanan buhurdanlıktan bir kömür parçası alarak yere şöyle yazdı: "Elsiz baş olmayı, başsız el olmaya yeğlerim!"
Bu cümleyi Padişah dışında kimse anlayamadı. O gün Padişah'ın emriyle yirmi bin yeniçeri öldürüldü. Top ateşi ve kılıçtan kurtulan yeniçeri artıkları baltalarla parçalanarak ve boğularak öldürüldüler. Ölüler Boğaz'a atıldı ve cesetler zaman içinde dalgalarla uzak ülkelerin sahillerine vurdu. Sahillerdeki cesetler Bektaş'ın Çiçekleri'ne aitti. Bu olaydan sonra "Yeniçeri" kelimesi Osmanlı tarihinde bir daha görülmedi.
Bir dönem İstanbul'daki Padişah'ın da gözdesi olan Yanya Aslanı, sonunda kimsenin artık yaşamasını istemediği bir kişi haline gelir. Ancak "Yanya Aslanı"nı öldürmek öyle kolay değildir. Padişah 2. Mahmut'un da söylediği gibi: "Taş taş üstünde kalmaz!" Yanya Aslanı ve Yeniçerilerin Son Günleri'nde Jokai bir yandan bu masalsı kahramanın, efsanevi yaşam öyküsünü anlatırken, bir yandan da yenileşme ve "reform" yapma çabasında sancılar yaşayan Osmanlı'nın yıkılış dönemine ışık tutar. Bir zamanlar devletin gözdesi olan Yeniçeri Ocağı artık baş belasıdır. Babı Ali'nin gözdesi olan Paşa artık halledilmesi gereken bir sorundur. İstanbul'da sık sık isyanlar çıkmakta, şehir alev alev yanmaktadır.
"Yanya Aslanı" Tepedelenli Ali Paşa'nın gönlünü ise ne kendi infaz ettirdiği çocukları, torunları, ne de gözünün önünde yok olup giden ordusu, kalesi, zenginlikleri yakmaktadır. Onun gönlünü alev alev yakan Emine'dir. O gün ne konuştukları bu iki adam arasında sır olarak kaldı. Padişah'ın yanından çıkan derviş koridorda yanan buhurdanlıktan bir kömür parçası alarak yere şöyle yazdı: "Elsiz baş olmayı, başsız el olmaya yeğlerim!"
Bu cümleyi Padişah dışında kimse anlayamadı. O gün Padişah'ın emriyle yirmi bin yeniçeri öldürüldü. Top ateşi ve kılıçtan kurtulan yeniçeri artıkları baltalarla parçalanarak ve boğularak öldürüldüler. Ölüler Boğaz'a atıldı ve cesetler zaman içinde dalgalarla uzak ülkelerin sahillerine vurdu. Sahillerdeki cesetler Bektaş'ın Çiçekleri'ne aitti. Bu olaydan sonra "Yeniçeri" kelimesi Osmanlı tarihinde bir daha görülmedi.