Etik, insanlık tarihi kadar eski olup toplumsal yaşamın başlangıcından bu yana var olmuş; felsefenin doğuşuyla birlikte ise üzerinde sistematik bir şekilde düşünülen ve tartışılan bir disiplin hâline gelmiştir. Yapay zekâ ise tüm teknik ve algoritmalarıyla birlikte yaşamın her alanını köklü bir şekilde dönüştürerek insan hayatının ayrılmaz bir parçası hâline gelmektedir. Özellikle son dönemde üretken yapay zekâ araçlarının hızla gelişmesi ile yapay zekâ, insanlara özgü karmaşık özellikleri üstlenmeye ve kullanım sınırlarını hiç olmadığı kadar genişletmeye başlamıştır. Bu sınırların genişlemesi bir yandan heyecan verici fırsatlar getirirken diğer taraftan da önemli sorumluluklar doğurmaktadır. Yapay zekâyı sadece avantajlarıyla ele almak bu denli güçlü bir teknolojinin birey, grup, toplum, kurum veya devletler düzeyinde ortaya çıkardığı sorunları görmek açısından yetersiz kalmaktadır. Bu da yapay zekâ ile etiğin kesişim noktasında bulunan ve yapay zekâ teknolojilerinin gelişimi ve kullanımı aşamasında temel alınması gereken ilke ve değerleri, başka bir deyişle “yapay zekâ etiğini” gündeme getirmektedir.
Özellikle iletişim alanında yaşanan dönüşümün hız kazanması ve iletişim sürecinde insanlarla birlikte teknolojinin de bir iletişimci olarak rol almaya başlaması, iletişim ile etik arasında olan ilişkiyi değiştirmiştir. Böylelikle iletişim alanında yapay zekâ dolayımlı faaliyetlerin etik kavramı çerçevesinde yeniden değerlendirilmesi zorunlu hâle gelmektedir. Bu kitap çalışması, iletişim alanında yapay zekâ uygulamalarının kullanımına ilişkin sorunları ve olası çözümleri ortaya koyarak etik sorunlara dikkat çekmeyi amaçlamaktadır.