#smrgKİTABEVİ Yasak Mıntıkanın Çocukları: Tertele-i Dersim - 2015
"Dağların ardına yaslanmış, kırsal vakitlerde renk atmış kumaşlar gibi dizilmişlerdi hayatın gerdanına. Dağın hangi tarafı dünyaya yakındı? Yıldızlara el dokunduracak gelin hangi vakit su serpecekti tarlaya? Bereketi artsın diye baharın ve güneşin eteklerini öperlerdi. Eski masallardan bildikleri "kırk katır mı kırk satır mı?" cümlesinde kitabın orta yerinden yırtılmış zamana ağlarlardı. Bilmedikleri yerlerden gelen selamı başlarının üstüne koyar, dişlerinden artan ne varsa karıncalara aş ederlerdi. Son yıllarda üst üste ıstırap külleri rüzgârla uzaklardan gelip düşüyordu saçlarına çocukların. Titriyordu eriğin çiçeği, kavağın gölgesi, buğdayın tanesi. Tedirgindi kuzu, korkuyordu güvercin, uyumuyordu bebeler. Uzak yerlerden silah sesleri geliyordu. Gecenin karanlığında dağların arkasından ışıklar semaya yükselir, top ve tüfek sesleri korkunun kerametiyle kulakları tırmalardı. Meralara doğru giden patikalarda değişik izler belirmişti. Herkesin bildiği izler değildi bunlar. Farklıydı, kurdun kuşun izi değildi. Başka bir sureti, başka bir kokusu vardı. Korkunç ürkek ve yabancıydı. Uzaklardan gelen silah seslerinin can alıcı titreşimi belleklerde bütün resimleri çalkaladı. Ölümün algısı yürekleri yaladı. ' Potin izleri!' dediler."
"Dağların ardına yaslanmış, kırsal vakitlerde renk atmış kumaşlar gibi dizilmişlerdi hayatın gerdanına. Dağın hangi tarafı dünyaya yakındı? Yıldızlara el dokunduracak gelin hangi vakit su serpecekti tarlaya? Bereketi artsın diye baharın ve güneşin eteklerini öperlerdi. Eski masallardan bildikleri "kırk katır mı kırk satır mı?" cümlesinde kitabın orta yerinden yırtılmış zamana ağlarlardı. Bilmedikleri yerlerden gelen selamı başlarının üstüne koyar, dişlerinden artan ne varsa karıncalara aş ederlerdi. Son yıllarda üst üste ıstırap külleri rüzgârla uzaklardan gelip düşüyordu saçlarına çocukların. Titriyordu eriğin çiçeği, kavağın gölgesi, buğdayın tanesi. Tedirgindi kuzu, korkuyordu güvercin, uyumuyordu bebeler. Uzak yerlerden silah sesleri geliyordu. Gecenin karanlığında dağların arkasından ışıklar semaya yükselir, top ve tüfek sesleri korkunun kerametiyle kulakları tırmalardı. Meralara doğru giden patikalarda değişik izler belirmişti. Herkesin bildiği izler değildi bunlar. Farklıydı, kurdun kuşun izi değildi. Başka bir sureti, başka bir kokusu vardı. Korkunç ürkek ve yabancıydı. Uzaklardan gelen silah seslerinin can alıcı titreşimi belleklerde bütün resimleri çalkaladı. Ölümün algısı yürekleri yaladı. ' Potin izleri!' dediler."