#smrgDERGİ Yedikıta: Aylık Tarih İlim ve Kültür Dergisi - Medeniyet Hafızası Şehir - Sayı: 168 Ağustos 2022
İslâm coğrafyasının her bir simge şehri aslında; İslâm ile canlanıp bolluğa kavuşmuş şehirler ağının parçalarıydı. Çünkü Kûfe, Basra, Bağdat gibi ilk devirlere ait şehirlerden tutun da Kurtuba, İstanbul, Üsküp gibi asırlar sonra fethedilen beldelerin dahi mayası, Medine-i Münevvere'ydi.
İslâmiyet'in İlahî düsturları, onu tebliğ eden zat-ı şerifin üstün şahsiyeti, ashabına kazandırdığı yüksek ahlâk, disiplin ve fazilet; Yesrib'i Medine-i Münevvere yapan özdür. Daha sonra kurulmuş bütün İslâm şehirlerinde de bu özün derin izleri vardır. Aksi hâlde sadece zahiren fetih ile bir beldede kalıcı olabilmek mümkün olmazdı. Planlamasından mimarisine, sosyal ve dinî hayattan milletlerarası münasebetlere kadar, Asr-ı Saadet'ten Osmanlı'ya, bu böyledir. Günümüzün “modern” şehir görüntüsü ise; kadim olana saygı duyulmadığı, “medine”den gelen medeniliğe ve şehir ahlâkına sahip olunmadığı müddetçe sakil bir çizgide ilerlemeye devam edecektir.
Daha önce, 134. sayımızda (Ekim 2019) “Osmanlı İstanbul'unun Sonu”na dair bir dosya çalışmıştık. Orada İstanbul, yaşayan bir dokular manzumesi olarak vasıflandırılmıştı. Şimdi ise bu manzumenin daha da derinine iniyor, bir İslâm şehrinin dayandığı temelleri ve esasları ana hatlarıyla inceliyoruz.
Ardından Anadolu'ya dönüp önce beylikler devrindeki merkezî şehirlere göz atıyor, sonra bu topraklarda yedi asra yakın hüküm süren Osmanlı şehirciliğine değiniyoruz. Şehirlerde vazife yapan görevliler ile de dosyamızı kapatıyoruz.
Şehri ve şehirli olmayı anlayabilmek, her şeye rağmen o bereketli şehirlerimizin üzerimize sinen ruhunu hissedebilmek adına, istifadeli okumalar dileriz.
İslâm coğrafyasının her bir simge şehri aslında; İslâm ile canlanıp bolluğa kavuşmuş şehirler ağının parçalarıydı. Çünkü Kûfe, Basra, Bağdat gibi ilk devirlere ait şehirlerden tutun da Kurtuba, İstanbul, Üsküp gibi asırlar sonra fethedilen beldelerin dahi mayası, Medine-i Münevvere'ydi.
İslâmiyet'in İlahî düsturları, onu tebliğ eden zat-ı şerifin üstün şahsiyeti, ashabına kazandırdığı yüksek ahlâk, disiplin ve fazilet; Yesrib'i Medine-i Münevvere yapan özdür. Daha sonra kurulmuş bütün İslâm şehirlerinde de bu özün derin izleri vardır. Aksi hâlde sadece zahiren fetih ile bir beldede kalıcı olabilmek mümkün olmazdı. Planlamasından mimarisine, sosyal ve dinî hayattan milletlerarası münasebetlere kadar, Asr-ı Saadet'ten Osmanlı'ya, bu böyledir. Günümüzün “modern” şehir görüntüsü ise; kadim olana saygı duyulmadığı, “medine”den gelen medeniliğe ve şehir ahlâkına sahip olunmadığı müddetçe sakil bir çizgide ilerlemeye devam edecektir.
Daha önce, 134. sayımızda (Ekim 2019) “Osmanlı İstanbul'unun Sonu”na dair bir dosya çalışmıştık. Orada İstanbul, yaşayan bir dokular manzumesi olarak vasıflandırılmıştı. Şimdi ise bu manzumenin daha da derinine iniyor, bir İslâm şehrinin dayandığı temelleri ve esasları ana hatlarıyla inceliyoruz.
Ardından Anadolu'ya dönüp önce beylikler devrindeki merkezî şehirlere göz atıyor, sonra bu topraklarda yedi asra yakın hüküm süren Osmanlı şehirciliğine değiniyoruz. Şehirlerde vazife yapan görevliler ile de dosyamızı kapatıyoruz.
Şehri ve şehirli olmayı anlayabilmek, her şeye rağmen o bereketli şehirlerimizin üzerimize sinen ruhunu hissedebilmek adına, istifadeli okumalar dileriz.