Pekçok durumda olduğu gibi Türkçe'de nedense garipsenmeden, İngilizcesi ile telaffuz edilen CNBCE'de yayınlanan dizilerde sunulan yaşam biçimini eleştirine ve Türk sinema eleştirisinin en önemli isimlerinden Nijat Özön'ün Metin Erksan üzerine yeni yazdığı bir yazının ilk bölümüne yer veriyoruz. Giovanni Scognamillo Yeşilçam Mitolojisi'ni ele alırken, Ahmet Soner sinemadan uzak kaldığı 1975-80 yılları arasının ilk bölümünü yazdı. Sinemamızın "utanç yılları" olarak alınan bu dönemde Yeşilçam'da seks filmleri furyası başlamıştı. Bu dönemde televizyon yüzünden aileler sinemadan uzaklaşmış, Yeşilçam kurtuluşu seyirciye televizyonun sunamadığı şeyleri sunmada aramış fakat bu durum seyircinin sinemadan uzaklaşmasını hızlandırmıştı. Bu ortamda Ahmet Soner gibi sinemacılar hayatlarını sinema dışındaki işlerle idame ettirmeye çalışmıştı.
Bu sayıdaki dosya konusunu günümüz Avrupa'sının karanlık yüzü oluşturuyor. Son dönemde Avrupa sinemasında, Avrupa'ya yasadışı yollardan ulaşmaya çalışan göçmenler diğer taraftan sosyal devlet yönü sürekli törpülenen Avrupa'da kapitalizmin yeniden yapılanmasının bir sonucu küreselleşme eksenli emperyalist politikaların sonuçlarını ele alan pek film yapılıyor. 23. İstanbul Film Festivali'nin bir bölümü "umuda yolculuk" başlığında, göç filmlerine ayrılmış. Oysa aynı bölümün altında izleyebildiğimiz filmler umudu değil çaresizliği anlatıyorlar. Avrupa Sinemasında İşsizlik yazısı, 80'lerdeki özelleştirme dalgası ile ilk büyük darbeyi yiyen ardından gelen küreselleşme döneminde bu sefer sosyal hakları olabildiğince törpülenen işçi sınıfının, Avrupa sinemasına yansımalarını ele alıyor. Doğu'ya Bakmak yazısı, göçmenlerin aksine sinemada yeterli ilgiyi görmemiş, sosyalist blokun dağılması, bu dağılmanın eski Doğu Bloğu ülkeleri ve Avrupa üzerine etkilerini inceliyor.
Pekçok durumda olduğu gibi Türkçe'de nedense garipsenmeden, İngilizcesi ile telaffuz edilen CNBCE'de yayınlanan dizilerde sunulan yaşam biçimini eleştirine ve Türk sinema eleştirisinin en önemli isimlerinden Nijat Özön'ün Metin Erksan üzerine yeni yazdığı bir yazının ilk bölümüne yer veriyoruz. Giovanni Scognamillo Yeşilçam Mitolojisi'ni ele alırken, Ahmet Soner sinemadan uzak kaldığı 1975-80 yılları arasının ilk bölümünü yazdı. Sinemamızın "utanç yılları" olarak alınan bu dönemde Yeşilçam'da seks filmleri furyası başlamıştı. Bu dönemde televizyon yüzünden aileler sinemadan uzaklaşmış, Yeşilçam kurtuluşu seyirciye televizyonun sunamadığı şeyleri sunmada aramış fakat bu durum seyircinin sinemadan uzaklaşmasını hızlandırmıştı. Bu ortamda Ahmet Soner gibi sinemacılar hayatlarını sinema dışındaki işlerle idame ettirmeye çalışmıştı.
Bu sayıdaki dosya konusunu günümüz Avrupa'sının karanlık yüzü oluşturuyor. Son dönemde Avrupa sinemasında, Avrupa'ya yasadışı yollardan ulaşmaya çalışan göçmenler diğer taraftan sosyal devlet yönü sürekli törpülenen Avrupa'da kapitalizmin yeniden yapılanmasının bir sonucu küreselleşme eksenli emperyalist politikaların sonuçlarını ele alan pek film yapılıyor. 23. İstanbul Film Festivali'nin bir bölümü "umuda yolculuk" başlığında, göç filmlerine ayrılmış. Oysa aynı bölümün altında izleyebildiğimiz filmler umudu değil çaresizliği anlatıyorlar. Avrupa Sinemasında İşsizlik yazısı, 80'lerdeki özelleştirme dalgası ile ilk büyük darbeyi yiyen ardından gelen küreselleşme döneminde bu sefer sosyal hakları olabildiğince törpülenen işçi sınıfının, Avrupa sinemasına yansımalarını ele alıyor. Doğu'ya Bakmak yazısı, göçmenlerin aksine sinemada yeterli ilgiyi görmemiş, sosyalist blokun dağılması, bu dağılmanın eski Doğu Bloğu ülkeleri ve Avrupa üzerine etkilerini inceliyor.