Ayaklanmalar çok hızlı ve sert bir şekilde yayıldı. “Tunus'tan Han Yunus'a kadar” bölge halkları haksızlığa, yoksulluğa, demokratik olmayan şartlara ve yaşadıkları düzene karşı ayaklandılar. Yıkılmaz denilen diktatörleri devirip, rejimleri alaşağı ettiler. Kısa sürede çığ gibi büyüyen, yalnızca Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da değil, tüm dünyada yankılarını hissettiren bu hareketi bir araya getiren, birleştiren yegâne emel şu sözlerde vücut buluyordu: Fel yaskut ennizam! Yani, “Yıkılsın bu düzen!”
Elinizdeki kitapta, yaklaşık yirmi yıldır Ortadoğu'yu yakından takip eden gazeteci Mete Çubukçu, 2010 yılının sonunda başlayıp günümüzde etkilerini hâlâ sürdüren Arap ayaklanmalarını ele alıyor. Olayları tarihsel süreç içerisinde konumlandırırken, isyanları yerinde takip etmiş bir gazeteci kimliğiyle, objektif ve meydanların “ruh”unu gözden kaçırmayan bir üslupla yaşananları özetliyor, sentezliyor ve yorumluyor. Dahası, ilgisini ayaklanmaların “ürettiği” sonuçlara kadar da yayıyor: Futboldan, müzikten, sosyal medyadan, sokaklardan, gündelik hayattan örnekler sunuyor.
“Arap Baharı” tanımlamasını reddeden Çubukçu, yaşananları bölgenin iç dinamikleri çerçevesinde açıklama gayretinde. Ayrıca dış müdahaleleri ve uluslararası konjonktürü de bakış açısına dahil ederek ayaklanmaların nedenlerine, sonuçlarına ve bu süreçte yaşananlara odaklanıyor.
Ayaklanmalar çok hızlı ve sert bir şekilde yayıldı. “Tunus'tan Han Yunus'a kadar” bölge halkları haksızlığa, yoksulluğa, demokratik olmayan şartlara ve yaşadıkları düzene karşı ayaklandılar. Yıkılmaz denilen diktatörleri devirip, rejimleri alaşağı ettiler. Kısa sürede çığ gibi büyüyen, yalnızca Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da değil, tüm dünyada yankılarını hissettiren bu hareketi bir araya getiren, birleştiren yegâne emel şu sözlerde vücut buluyordu: Fel yaskut ennizam! Yani, “Yıkılsın bu düzen!”
Elinizdeki kitapta, yaklaşık yirmi yıldır Ortadoğu'yu yakından takip eden gazeteci Mete Çubukçu, 2010 yılının sonunda başlayıp günümüzde etkilerini hâlâ sürdüren Arap ayaklanmalarını ele alıyor. Olayları tarihsel süreç içerisinde konumlandırırken, isyanları yerinde takip etmiş bir gazeteci kimliğiyle, objektif ve meydanların “ruh”unu gözden kaçırmayan bir üslupla yaşananları özetliyor, sentezliyor ve yorumluyor. Dahası, ilgisini ayaklanmaların “ürettiği” sonuçlara kadar da yayıyor: Futboldan, müzikten, sosyal medyadan, sokaklardan, gündelik hayattan örnekler sunuyor.
“Arap Baharı” tanımlamasını reddeden Çubukçu, yaşananları bölgenin iç dinamikleri çerçevesinde açıklama gayretinde. Ayrıca dış müdahaleleri ve uluslararası konjonktürü de bakış açısına dahil ederek ayaklanmaların nedenlerine, sonuçlarına ve bu süreçte yaşananlara odaklanıyor.