20. yüzyılın ilk çeyreği, Osmanlı Devleti'nin büyük toprak kayıpları neticesinde varlığını koruyamadığı, Anadolu'nun işgale uğradığı ve bu toprak parçası üzerinde yeni bir Türk devletinin teşekkül ettiği bir zaman dilimi olması itibariyle büyük bir öneme sahiptir. Özellikle Balkan Savaşlarından itibaren başlayan süreç, âdeta Balkanlarda ve müteâkiben Anadolu'da Türk varlığının tartışmaya açıldığı çok kritik gelişmeleri içermektedir. Batılı Devletlerin "Şark Meselesi" çerçevesinde, Anadolu'daki Türk varlığını sona erdirme projesinin nihaî safhasını oluşturan Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında imzalanan Mondros Mütarekesi'yle Osmanlı Devleti, kâğıt üzerinde var olan, ama fiilen "devlet" vasfının ortadan kalktığı bir durumla karşılaşmıştır. Mütârekenin hemen sonrasında ise Anadolu işgale uğramış ve bu uğurda girişilen Milli Mücadele neticesinde de, yeni Türk devletinin temelleri atılmıştı.
Acaba, asırlarca huzur içerisinde yaşadıkları topraklarda gayrimüslimlere, bu son dönemde siyasî, sosyal veya ekonomik olarak baskı mı yapılıyordu da, olumsuz faaliyetler içerisine giriyorlardı? Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan itibaren her alanda kendilerine gösterilen ve daha önce hiç görmedikleri hoşgörü ve kolaylıklar, acaba 20. yüzyılın başlarında kendilerinden esirgenmiş miydi? Aile hayatları, gelenek ve görenekleri, dinî hayatları, eğitim-öğretim faaliyetleri, ekonomik yapı içerisindeki avantajlı durumları, olağanüstü şartların oluştuğu bu zaman zarfında, devlet tarafından baskı altına mı alınmıştı da gayrimüslimler olumsuz tavır takınmışlardı? Bu ve benzeri sorulara bir cevap olması açısından, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde, gayrimüslimlerin demografik, sosyal ve ekonomik hayatlarını Güneybatı Anadolu'da yer alan Aydın ve Menteşe Sancakları örneği ile bir bütün olarak ele almak; ortaya koydukları olumsuz tutum ve davranışların, yeni bir devletin teşekkülü aşamasında nasıl bir yapı içerisinde yer alacaklarını tespit etmek açısından büyük kolaylıklar sağlayacaktır.