Bir aydın, her türlü idealizmle hesaplaşmış olmanın aydın-lığında durarak; Buyruk gibi "tasavvufla" kutsanmış bir yapı-tı "kirli" görmek hakkına sahip değildir. Daha doğrusu böyle-si bir yaklaşım içerisine girmek güçsüzlüğün, birikim eksik-liğinin, ilgisizliğin, küçümsemenin dışa vurumu biçiminde kendini gösteren bir aydın "oportünizminden" başka bir şey değildir. Kaldı ki İmam Cafer Buyruğu; inancın akıl alanına taşındığı, aklın öne alındığı bâtıni bir zeminde köktendinci inanca bir manifesto niteliği taşıyan "Kırklar Söylencesi" ile başlar. Giderek bâtıni inancın kutsadığı nesnel evrene yönelerek bâtıni kimlikleri/kurumları, bunların yaşama/ çalışma ilkele-rini açıklar. Bu kimlikler ve kurumlar aracılığıyla toplumsal yaşamın geleceğine yönelik kestirimde bulunarak sonraları Şeyh Bedreddin tarafından "Yarin dudağından gayri her şey her yerde ortak olmak için" ileri özdeyişiyle daha kesin çizgilerle açıklanan kâmil toplum projesinin ilk prototipini, "Rıza Kenti" örneğiyle çarpıcı biçimde verir...
Bir aydın, her türlü idealizmle hesaplaşmış olmanın aydın-lığında durarak; Buyruk gibi "tasavvufla" kutsanmış bir yapı-tı "kirli" görmek hakkına sahip değildir. Daha doğrusu böyle-si bir yaklaşım içerisine girmek güçsüzlüğün, birikim eksik-liğinin, ilgisizliğin, küçümsemenin dışa vurumu biçiminde kendini gösteren bir aydın "oportünizminden" başka bir şey değildir. Kaldı ki İmam Cafer Buyruğu; inancın akıl alanına taşındığı, aklın öne alındığı bâtıni bir zeminde köktendinci inanca bir manifesto niteliği taşıyan "Kırklar Söylencesi" ile başlar. Giderek bâtıni inancın kutsadığı nesnel evrene yönelerek bâtıni kimlikleri/kurumları, bunların yaşama/ çalışma ilkele-rini açıklar. Bu kimlikler ve kurumlar aracılığıyla toplumsal yaşamın geleceğine yönelik kestirimde bulunarak sonraları Şeyh Bedreddin tarafından "Yarin dudağından gayri her şey her yerde ortak olmak için" ileri özdeyişiyle daha kesin çizgilerle açıklanan kâmil toplum projesinin ilk prototipini, "Rıza Kenti" örneğiyle çarpıcı biçimde verir...