Gözünü kan bürümüş canavarlar mebzul miktardadır, ama sadece bir tanesi bir ısırığıyla cümle vilayeti ve diyarı ‘dönüştürebilir.' Bulaşıcı olduğu kadar açgözlü de olan, kana susamış, devasa bir alanı istila eden bir hortlak. İşte bu canavar, size derim ki, irredantist milliyetçiliktir. ‘Evvelki ve istikbaldeki, ezeli ve ebedi' topraklarına duyduğu doymak bilmez açlığının onu hep saldırganca hamleye tahrik ettiği, vampirleri bile gölgede bırakan bir milliyetçilik. William Stroebel elinizdeki kitapta Megali İdea'nın ideologlarından "milli şair" ve siyasetçi Aristotelis Valaoritis'in, Tepedelenli Ali Paşa'nın kumandalarından olup Gardik köyünde bir katliam gerçekleştiren Thanasis Vayas'ın vampire dönüşmesini anlattığı şiirini ve bu şiirin Karamanlı Türkçesine çevrilmesi üzerinden vampir imgesi ile yayılmacı milliyetçilik arasındaki ilişkiyi tartışıyor. Söz konusu şiirin Türkçe çevirisini de ihtiva eden çalışma, vampirliğin, milliyetçiliğin bir metaforu olarak seferber edilişine odaklanıyor.
“Ansız bana bir baykuş verdi telaş / eşitdim ki çağırdı -Vaya Thanas, / kalk hücum var ölülerden binlerce / gideceksiniz şora beraberce.” “çekil, niçün ürperdiyorsun beni? / N'apdım Thanas tidrediyorsun beni? / Rengin yeşil, kokun benzer toprağa... / Söyle, Thanas, çürümedin mi daha? / Topla biraz kendine kefinini / Böcekler yaylım etmişler yüzını.”
“Halk vampirleri ile edebi vampirler müşterek bir kaygıyı paylaşıyorlardı: Cemaat sınırlarının bulanıklaşması. Batı'nın edebi vampirleri (örneğin Byron'un Giaour'u ve Stoker'ın Dracula'sı) Ortodoks aforozu yahut şer'i^ hukukun kaidelerinden mahrum olsa da Batı'nın ırkçı tasavvurlarının bunların yerini alması kolay olmuştu.”
“çok geçmeden küçük Yunanistan Krallığı, hududunun ötesindeki topraklar ve halklar için açlık çekmeye başladı. Yüzyılın ortalarında Megali Idea'nın ortaya çıkışıyla birlikte vampir av aramaya başlamıştı.”