Eğer bugün "başarısız devletler" diye bir kavram varsa, çağdaş uygarlıkla eklemlenememiş veya bağını koparmış devletlerden söz ediyoruz. Onlar, toplumlarının asgari ekonomik, siyasi ve hukuki ihtiyaçlarını karşılayacak yetileri kalmamış veya olmayan devletlerdir. Böyle devletlerde / toplumlarda düşünmek teşvik edilmez. Sürüden ayrılmanın tehlikeleri vurgulanır ve farklı düşünmek cezalandırılır. Teşvik edilen, inanmak ve sürüye sadakattir.
Günümüzde topluma hâlâ bir sürü ve onu yönetmeye çobanlık olarak bakan insanların olması şaşırtıcıdır ama vardır. Onlar için düşüncenin temeli olan merak, sorgulama ve kuşku birer sapmadır. Düşünceyi ve düşünce eylemini yasaklayarak bu "sapkınlığı" durdurmak isterler. Yaptıklarıyla toplumlarını biraz daha uygarlıktan soyutlarlar.
Düşünmek bireye mahsus bir eylemdir. Düşünceye ve düşünceyi paylaşmaya konan yasaklar, birey ve özne olmaya konan yasaklardır da. Bu yasakların var olduğu ülkeler, ne özgürleşebilir ne de gelişebilirler. Tarihteki bütün buyurgan rejimlerin çökmesi bunun delilidir. Ne var ki bugün de diktatörlükler var. Onlar sanıldığı gibi üstün nitelikleri olan insanlarca yönetilmiyor. Düşünmeyi yöneticilerine bırakmış ve onları sorgulamayan yığınların varlığından kaynaklanan bir fiili durum bu. Düşünmeyi başkalarına, kendilerince bir "üst akla", bırakmış toplumların en büyük sorunu farkında olmadıkları cehaletleridir. Soru sormuyor, düşünce üretmiyor, yanılınca düşüncesini değiştirmiyorsa birey/toplum, itiraf etmediği veya fark etmediği bir cehaletin pençesindedir. Bu onların en büyük sırrıdır.
Eğer bugün "başarısız devletler" diye bir kavram varsa, çağdaş uygarlıkla eklemlenememiş veya bağını koparmış devletlerden söz ediyoruz. Onlar, toplumlarının asgari ekonomik, siyasi ve hukuki ihtiyaçlarını karşılayacak yetileri kalmamış veya olmayan devletlerdir. Böyle devletlerde / toplumlarda düşünmek teşvik edilmez. Sürüden ayrılmanın tehlikeleri vurgulanır ve farklı düşünmek cezalandırılır. Teşvik edilen, inanmak ve sürüye sadakattir.
Günümüzde topluma hâlâ bir sürü ve onu yönetmeye çobanlık olarak bakan insanların olması şaşırtıcıdır ama vardır. Onlar için düşüncenin temeli olan merak, sorgulama ve kuşku birer sapmadır. Düşünceyi ve düşünce eylemini yasaklayarak bu "sapkınlığı" durdurmak isterler. Yaptıklarıyla toplumlarını biraz daha uygarlıktan soyutlarlar.
Düşünmek bireye mahsus bir eylemdir. Düşünceye ve düşünceyi paylaşmaya konan yasaklar, birey ve özne olmaya konan yasaklardır da. Bu yasakların var olduğu ülkeler, ne özgürleşebilir ne de gelişebilirler. Tarihteki bütün buyurgan rejimlerin çökmesi bunun delilidir. Ne var ki bugün de diktatörlükler var. Onlar sanıldığı gibi üstün nitelikleri olan insanlarca yönetilmiyor. Düşünmeyi yöneticilerine bırakmış ve onları sorgulamayan yığınların varlığından kaynaklanan bir fiili durum bu. Düşünmeyi başkalarına, kendilerince bir "üst akla", bırakmış toplumların en büyük sorunu farkında olmadıkları cehaletleridir. Soru sormuyor, düşünce üretmiyor, yanılınca düşüncesini değiştirmiyorsa birey/toplum, itiraf etmediği veya fark etmediği bir cehaletin pençesindedir. Bu onların en büyük sırrıdır.