Geleneksel yapılarına baktığımızda zeybeklerden oluşan isyancı topluluğunun tamamına kendi deyimleriyle "çete". bir bütün olarak çetenin içinde yer alan bireylere "zeybek", çetenin başında bulunan öncülüğünü ve sorumluluğunu üstlenen zeybeğe "efe", çetenin diğer üyelerine "kızan", efenin yardımcısına ise "başkızan" ya da "başzeybek" denilmektedir. Efe her zaman her yerde en öndedir. Kendi deyimleriyle. "bir efe, dağda da düzde de, her yerde en önde olsun ki, efe olsun." Efe olmak için öncü ve yetenekli olmak bir zorunluktur. Zeybeklik halka karşı saygıyı, ezilenleri gözetici ve koruyucu olmayı zorunlu sayan bir kültürel geleneği içerir. Kendi içinde sürekli kendini denetleyen ve katı kurallardan oluşan bir yaşam biçimi haline gelen bu durum, kendilerini dışa karşı -halk katında- saygın kılan Böylesi bir kahramanlık "insanın insana yanması". umarsızlığa çare aramasıdır, bir başka deyişle derin uykularda uyuyanlar için karanlık bir gecede kuşatmalardan kurluluşun ağır sancısını duymanın. tutsaklığın zincirlerini kırarak hep birlikte özgürlüğe kanat çırpmanın sevincini yaşamaktır. İşte böylesi insanlar, toplumların kahraman konumuna taşıdığı insanlardır. Belki zeybekler de toplumun kendi içinden birileri olarak gereksinim duyduğunda yarattığı böylesi kahramanlardır.
Önce bir soruyla girelim. Tarihsel çalışmalar, özellikle toplumsal tarih çalışmaları neden gereklidir? Bunu kısaca şöyle yanıtlayabiliriz: Bütün boyutlarıyla dünü sağlıklı bir şekilde anlamak, değerlendirmek, dersler çıkarmak, bugünü çıkarılan dersler doğrultusunda geliştirmek, değiştirmek, yönlendirmek, geleceğin nasıl olması, nasıl kurulması gerektiğini belirlemek için...